Anne bebeğini arzulamaya başladığından itibaren; bebeği tasarlamaya, onu mutlu etme arzusuyla, özel bir bağ kurmaya girişmektedir. Bu arzuyu doğuran en başat figürler anne adayının babası ve sevdiği adamdır. Babasıyla kurduğu ya da kuramadığı ilişkiden yola çıkarak sevdiği adamla oluşan güçlü bağ ve güven ilişkisi sayesinde annelik arzusu gerçeğe dönüşür. Sevdiği adamla Anneliğe adım atan kadın, eşinin de vermiş olduğu güven sayesinde, bedeninde hissetmeye başladığı bebekle anlamlı bağ kurar. Zamanla kendini belli eden bebek, yer değiştirmesi ve hareketleriyle annenin daha güçlü bağlarını birlikte getirir. Doğumdan sonra; konumu, işi, yaşantıları nasıl olursa olsun, ‘bebeğin annesi’ olarak tanımlanacak bir ruh hailiyetine bürünen anne, en önemli meşguliyetini kazanmış olur.
Yaşamının ilk yılından itibaren, anne ve bebek arasındaki kurulan etkileşimler ruhsallığın biçimlenmesinde, kişinin kendine özgü iç dünyasının oluşmasında çok önemli bir yere sahiptir. Bu süreç yaşamanın her dönüm noktasını etkileyecek düzeydedir ve ilk bağlanma figürü olan Anne, diğer bütün figürlerle (Örneğin arkadaşla, öğretmenle, eşle…) kurulan ilişki de ilk örnektir.
Anne – çocuk ilişkisinin yansımaları; çocuğun dış dünya ile kuracağı teması, ilişkileri, yaşam enerjisini etkiler. Bu yüzdendir ki annenin kendi iç dünyasına ve anneliğe bakışını ki sevdiği adam bu durumu olumlu ya da olumsuz hale bürüyebilir, çocuğuna karşı geliştirdiği tutumu ve çocuğun ‘ben’ini (benlik algısını, kişilik gelişimini) etkiler.
Yukarıdaki paragraflardan hareketle annenin yetiştirdiği ‘baba adaylarının’ sevdiği kadına ne sunarsa baba olabileceğini, aslında annenin çocuğuna yüklediği anlamdan geçecek şekilde oluşturduğunu aklımızda tutalım. Seven kadın karşısındakinin iyi bir baba olacağını, eğer ki çocuğu olursa, ona yani baba adayına emanet edip edemeyeceği sorusuna verdiği cevapta arar. Sonuç olarak, babanın en yeğane işlevi, eşine güven vermektir. Anneliğine eşlik edip, yardımcı personel rolünde ona destek olmaktır. Bu babanın işlevlerinden olan durum ilk yıllarda çok önemli olup dolaylı da olsa çocuğun benliğini, aidiyetini hatta bağlanma örüntüsünü etkileyecek öneme sahiptir. Keza, bu destekle anne kendini yalnız hissetmeyecek, çocuğuna daha bir güvenle sarılıp onunla ilgili gelecek hayalleri kurabilecektir.
Çocuğun ilk yılları altın değerindedir ve altını işleyen kuyumcu titizliğinde anne gözükse de babanın varoluşu anneye huzur verir, eline güç verir. Çocuğun yaşı ilerledikçe kız ya da erkek, ‘annenin yol vermesiyle’ babaya yönelir. Babanın varlığını hisseden çocuk, ona, annenin baktığı gibi bakar. Eğer ki anne sevgiyle bakıyorsa sevgiyle, nefret içeriyorsa nefretle… o yüzdendir ki annenin gözüyle babaya yatırım yapan çocuk, yine onun gözüyle dış dünyaya açılmış olur. Baba dış dünyadır, meraktır, keşiftir. Sağlam olup olmadığı anne kucağında test edilir, testten geçerse baba, çocuk dış dünyanın korkularına rağmen yürümeye başlar, baba güven tazeledikçe de koşmaya geçer. Çünkü bireysel programı bunu gerektirir, keşfedecek, öğrenecek, deneyecek, düşecektir. Ancak anne kucağı sıcaktır, korunaktır. Vazgeçmek zordur, ayrılık daha zordur. İşte babanın bir işlevi daha devreye girer ve ‘ayıran’ olur, büyüten de olur bu sayede. Çocuk büyüyordur çünkü. Gitmeye, göremeye bir yandan istekliyken bunu nasıl yapacağını bilmeyen gözlerle etrafa bakar, baba o gözlere mercek olur, gerekirse göz olur ve keşife teşvik eder. Yaşı ilerlese de bu özgüveni tazeleyen hep baba olur. S. Freud’un dediği gibi; babadan alınan takdir kadar kıymetlisi yoktur. Gücü temsil eden baba, sınırı da ahlakı da temsil eder. Nezaketi, doğruyu – yanlışı babadan görür etrafa yansıtır çocuk. Baba rol modelden öte, ‘kraldır’ çocuğun gözünde. Ancak ilk satırlarda da vurgulandığı gibi, onu kral yapan çocuğun gözünde, annedir! Kral olan baba, sözü dinlenişidir. Öğrenilesidir. Taklit edilesidir. Babanın diğer önemli işlevi de burada başlar ve gelene yol vermenin önemi olduğu kadar, hangi yollardan gidebileceğini belirleme işi de düşer. Arabanın direksiyonu çocukta olsa da uçuruma gitmesini engelleyen ya da çakıllarla girmesini önleyen yine babadır. Bu da takibi ama 2ürkütmemeyi’, gerekli yerde beklemeyi, teşviği ve de en önemlisi DUR! Diyebilmeyi gerektirir. Bunların hepsini baba yapar; dediğimiz gibi babaysanız işiniz var…
Yukarıdaki yazıya vurgu yapmak gerekirse sağlıklı ve işlevsel babalık, biraz da bireyin çevreye, işine, eşine, doğaya bağlanma örüntüsünden geçer. Nasıl ki çocuk, anne – babaya bağlanırsa, baba da bağlanır. Bu kurduğu ilişkiden tutun, inandığı değer yargılarına kadar tüm süreç ve ilişki örüntülerini etkiler. O yüzdendir ki, çocukla ilgili herhangi bir sorunda, çocukta mesele aranacağına ilk başta çocuğu yetiştiren bizlerin yani anne – babaların dönüp aynaya bakmaları gerecektir. Zira ; oynadıklarımızın ne kadarı biziz ne kadarı başkaları!…